Vitamin ve Mineraller ( Prof. Dr. Ahmet AYDIN )

Vitaminlerin sınıflandırılması

I. Suda eriyen vitaminler

B kompleks vitaminleri
Enerji metabolizmasında rolü olanlar
B1 vitamini
B2 vitamini (riboflavin)
B3 vitamini (Niasin= nikotinik asit)
B5 vitamini(pantotenik asit
Biyotin
Kan yapımında rolü olan vitaminler
B12 vitamini (siyanokobalamin)
Folik asit

Vitaminlerin sınıflandırılması II

Diğerleri
B6 vitamini (piridoksin)

C vitamini (antioksidan)

II. Yağda eriyen vitaminler

A vitamini (antioksidan)
E vitamini (antioksidan)
D vitamini (kalsiyum metabolizması)
K vitamini (pıhtılaşma mekanizması)
Suda eriyen vitaminler
C vitamini haricinde koenzim olarak görev yaparlar.

Daha çok taze sebze, meyve ve hubutatta bulunurlar.

B12 vitamini sadece hayvansal gıdalarda bulunur.

B12 vitamini haricinde depolanmadıkları için bunlara karşı olan gereksinim daha fazladır (günde 4-6 kez yiyecekler ile alınmalıdır). Tek istisna karaciğerde depolanan B12 vitaminidir.
Fazla miktarda alındıklarında toksik belirtiler ortaya çıkar.

Malabsorpsiyon sendromlarında emilimleri bozulur. Pişirmeye ve ısıya karşı suda eriyen vitaminlere göre daha dayanıklıdırlar.

Et, süt, yumurta, hayvani yağlar gibi hayvani gıdalarda bulunur.
E vitamininin temel kaynağını tohumlu gıdalar ve bunların yağları (ayçiçeği, soya, fındık) oluşturur.

K vitamini bağırsak florasında üretilir. Ayrıca yeşil yapraklı sebzelerde de bulunur.

A vitamininin öncüsü olan beta-karoten yeşil ve sarı sebze ve meyvelerde bol miktarda bulunur.

Mineraller

İnsan vücudunun yaklaşık % 4’ünü mineraller oluşturur.
Makromineraller: Bunlara olan ihtiyaç günde 50 mg’ın üzerindedir
kalsiyum, magnezyum, fosfor, sodyum, potasyum, klor

Mikromineraller (eser elementler):

Demir, çinko, iyot, selenyum, bakır, mangan, flor, krom ve molibdendir.

İnsan vücudu için gerekli 9 temel mikrominer­al mevcuttur; mikromineraller demir, çinko, iyot, selenyum, bakır, mangan, flor, krom ve molibden (Tablo 10).

Krom ve flor haricinde hepsi bir enzim ya da hormon sisteminin parçasıdır.

En çok eksikliği görülenler demir, iyot ve çinkodur.

Diğer eser element yetersizlikleri nispeten nadir olup daha çok prematüre bebeklerde, protein enerji malnütrisyonunda ve uzun süre parenteral beslenenlerde ortaya çıkar.

Türkiye’de Ağız-Diş Sağlığı Analizi (Saydam G, Oktay I, Möller I. 1988)
1987-88 yıllarında Trabzon, Kırşehir, Gaziantep, Muğla ve İstanbul’da 5 yaş üzerindeki 6322 çocukta yapılan bir araştırmada diş çürüğü prevalansı %80 ile %100 arasında saptanmıştır.
Aynı araştırmaya göre, kişi başına düşen çürük, çekilmiş ve doldurulmuş diş sayısı, 12 yaşında 2.73 iken 65 yaşında 28.8’dir.
İstanbulun Çeşitli İlçelerinden Alınan Su Örneklerindeki Flor Düzeyleri (Yalvaç S, Aydın A. Türk Pediatri Arşivi. 2000;38:78-86)
Diş çürüklerinin ve ortodontik bozuklukların önlenmesi için gerekli tedbirler
Şekerli ve rafine diğer gıdaların azaltılması
Biberon kullanımının azaltılması, yarı-katı ve katı gıdalara zamanında başlanması
Diş fırçalama alışkanlığının erken yaşlardan itibaren verilmesi
Flor düzeyi düşük su tüketen çocuklara flor takviyesi (çok tartışmalı !!!, içme suyu flor düzeylerinin bilinmesi gerek, aksi halde florozis gelişebilir)

Amerikan Pediatri Akademisinin Önerdiği Günlük Flor Desteği Dozu (Pediatrics, 1995; 95: 777)

İlkel ve modern beslenen etnik gruplarda 1000 diş başına düşen çürük sayısının karşılaştırılması (dokuzyüz yirmili yıllar)
Solda geleneksel beslenen Samoan erkek Seminole kız çocuk Sağda modern beslenen Samoan erkek Seminole kız çocuğun dişleri (Dr. W. Price)
Dünyada ve Türkiye’de Anemi Prevalansı

İstanbul’da Çeşitli Yaşlarda Anemi Prevalansı (Çetin E, Aydın A. Türk Pediatri arşivi, 1999;34:29-38)

Diyet ve Demir İhtiyacı

Normal diyette alınan et, vücudumuzun ihtiyacı olan demirin sadece %6’sını karşılar.

Vücudumuza giren demirin çok büyük bir bölümünün kaynağı tahıl, sebze ve meyvelerde bulunan hem dışı demirdir (üç değerlikli ferrik demir).

Björn-Rasmussen E, Hallberg L. J Clin Invest 1974; 53:47-52.

Diyet ve demir eksikliği

İnsan hayatında en yüksek demir ihtiyacı 6 ay -2 yaş arasındadır.

Bu nedenle ek gıdaların içindeki demirin biyoyararlılığının çok yüksek olması gerekir.

Günümüz avcı-toplayıcı gruplarında insanlar yavrularına çiğnenmiş et verdiklerinden demir eksikliği ve anemisi oluşmamaktadır.

Doğal beslenen diğer memelilerde de demir eksikliği gelişmemektedir.
C Vitamininin Hem Dışı Demirin Emilimindeki Rolü
Yiyeceklerde bulunan hem dışı demir üç değerlikli (ferrik) kompleksler halinde olup, emilebilmeleri için iki değerlikli (ferröz) hale dönüşmeleri gerekir.

Üç değerlikli hem dışı demirleri, iki değerlikli şekle dönüştürerek emilimini arttıran en önemli faktör C vitaminidir.
Hallberg L, Hoppe M, Andersson M, Hulten L. The role of meat to improve crittical iron balance during weaning. Pediatrics 2003; 111:864-70
Yiyeceklerdeki C Vitamini Kayıplarının Nedenleri
Yemekler sırasında taze sebze (örneğin salatalar) ve meyve yeme alışkanlığının azalması
Sebze ve meyvelerin buzdolabı dışında ve üzeri açık şekilde saklanması
Yemeklerin uzun süre pişirilmesi
Yemek pişirme sularının atılması

Iron absorption can also be inhibited by excessive dietary intake of items such as starch and phytates.

Epidemiologic studies have found an association between H. pylori infection and iron deficiency.
H. pylori may lead to iron deficiency anemia by impairing iron uptake or increasing the demand for iron.

Cure of the H. pylori infection in patients with iron deficiency anemia and chronic H. pylori-related gastritis is associated with reversal of iron treatment and dependence, normalization of hemoglobin levels after 6 months, and long-term recovery from iron deficiency anemia.

Infection with H. pylori occurs worldwide, and its overall prevalence is strongly correlated with socioeconomic conditions. Its prevalence among middle-aged adults is over 80% in many devoloping countries compared to 20-50% in industrialized countries (3). It causes chronic atrophic gastritis, gastric and duedonal ulcer, and gastric cancer (2).

The exact mechanism of how infection due to H. pylori affects the iron metabolism is not clear. H. pylori infection is mostly associated with gastric hypoacidity and achlorhydria (6).

Gastric hypoacidity may hinder the absorption of non-haem iron (7). A specific protein was also identified on the surface of H. pylori, which binds ferritin with high affinity (8).

Demir Eksikliğinin Önlenmesi I

Demir katkılı inek sütü üretimi ve tüketiminin teşvik edilmesi
Ekonomik durumu iyi olan ailelerin çocuklarında, inek sütü yerine yeterli demir içeren devam mamalarının kullanılması
Demir ile zenginleştirilmiş tahıl ve unlarının (pirinç unu gibi) üretimi ve kullanımının teşvik edilmesi
Bebe bisküvilerinin demir katkılı olması

Demir Eksikliğinin Önlenmesi II

Beyaz ekmek yerine demir içeriği çok daha yüksek olan köy ekmeği tüketiminin teşvik edilmesi
Sebze ve meyvelerin taze ve C vitamini kaybı asgariye indirecek şekilde tüketilmesi
Et fiyatlarının düşürülmesi ve tüketiminin arttırılması için hayvancılığın geliştirilmesi

Çeşitli Yiyeceklerdeki Demir Miktarı I
Çeşitli Yiyeceklerdeki Demir Miktarı II
Çeşitli Yiyeceklerdeki Demir Miktarı III

Antioksidanlar

Serbest radikal oluşumu

Biyolojik sistemlerde çok sayıda serbest radikal reaksiyonu gerçekleşir.

Bütün biyolojik sistemlerde enerji oluşturmak için karbohidrat ve yağların yanması (oksitlenmesi) gerekir.

Enerjisiz hayat olmayacağına göre oksidasyonsuz da hayat olmaz.

Serbest radikallerin oluşması

Bir yörüngesinde paylaşılmamış bir elektron taşıyan bileşiğe serbest radikal denir.

Paylaşılmamış elektrona sahip moleküller manyetik bir alan yaratabilirler.

Bu özelliğe sahip moleküller, paylaşılmış elektronlara sahip moleküllerle etkileşerek onlardan bir elektron alırlar ya da kendi tek elektronlarını onlara verirler.
Serbest radikallerin etkileri
Biyolojik sistemlerde oluşan serbest radikaller oldukça reaktif moleküllerdir.

Gerek endojen gerek ekzojen radikaller antioksidanlar ile nötralize edilmelidirler.

Serbest radikallerin etkileri

Son derece aktif bileşikler olan serbest radikaller, denetim altına alınmazlarsa hücrenin yapısal ve fonksiyonel unsurları (membranlar, lipoproteinler, proteinler, LDL, karbohidratlar, DNA, RNA vb) ile reaksiyona girerek onları tahrip ederler.
Serbest radikal kaynakları
Fizyolojik (endojen)
Normal metabolizma

Patolojik (egzojen)
– Radyasyon
– Hava kirliliği
– Sigara
– Su ve yiyeceklerdeki toksinler
– İlaçlar

Serbest radikal kaynakları

Normal metabolizma sonucu oluşan radikal kaynakları
Oksijen (en önemli kaynak)
Elektron transport sistemi
Fagositik ve endotelyal hücrelerdeki oksidatif reaksiyonlar
Nitrik oksit
Peroksisom (oksidazlar)
Endoplazmik retikulum (sitokrom p450, sitokrom b5)
Plazma membranı (lipooksijenaz, siklooksijenaz)
Antioksidan savunma sisteminin görevleri

– Hasar öncesi, radikal oluşumunu önler (nonenzimatik)

– Oksidatif hasarı onarır

– Hasara uğramış molekülleri temizler

– Mütasyonları önler

Antioksidanların sınıflandırılması

A. Hücre içi antioksidanlar

B. Membranda bulunan antioksidanlar

C. Hücre dışı antioksidanlar
Hücre içi antioksidanlar I
Süperoksid dismütaz (SOD).
2O2* (süperoksid)+2H+ —SOD→
H2O2 (hidrojen peroksid)+O2

Cu-Zn ve Mn içeren iki ayrı izoenzimi vardır.

Glütatyon peroksidaz (GSH-Px)
H2O2 + 2 glütatyon (GSH) —(GSH-Px)→ 2H2O+ GSSG (okside glütatyon)

GSH-Px’in selenyuma bağımlı ve bağımlı olmayan iki ayrı izoenzimi vardır.
Hücre içi antioksidanlar II
Katalaz
2H2O2 —katalaz→ 2H2O+O2

Sitokrom oksidaz

Glütatyon: Hücre içinde en önemli antioksidan

Glütatyon (okside) —(glütatyon redüktaz)→ glütatyon (redükte)
Glütatyon
Üç amino asitten oluşmuştur (sistein, glisin, glütamik asit)

Glütatyon peroksidazın parçasıdır.

Karaciğerde bulunan en önemli antioksidandır.
Mineraller-antioksidasyon
Birçok antioksidan enzimin kofaktörü mikrominerallerdir.

– Glütatyon peroksidaz: Selenyum
– Süperoksid dismütaz (SOD): Bakır, çinko, mangan

Membranda bulunan antioksidanlar
E vitamini (alfa-tokoferol)
Yağda eriyen en güçlü antioksidan

Beta-karoten

Membran lipidleri

Membranın kolesterolden ve doymuş yağlardan zengin oluşu oksidasyonu azaltır.
E vitamini
Yağda eriyen en güçlü antioksidan vitamindir.

Radikal reaksiyonları sırasında zincir kırıcı etkiye sahiptir

Glütatyon ve askorbik asit ile antioksidan etkisi artar.
Hücre dışı (plazmadaki) antioksidanlar
Askorbik asit: Suda eriyen en güçlü antioksidan

Flavonoidler

Ürik asit

Bilirubin

Mukus

Transferin: Serbest demir oluşumunu engeller

Laktoferrin: Bağırsakta serbest demiri bağlar

Haptoglobulin ve hemopeksin: Serbest hemoglobin oluşumunu engeller

Serüloplazmin: Serbest bakırı bağlar

C vitamini -antioksidasyon
C vitamini suda eriyen en önemli antioksidandır.

C vitamini süperoksit, hidroperoksil, peroksil, “singlet” oksijen, ozon, peroksinitrit, nitrojen dioksit, nitroksit ve hipoklorik asid gibi reaktif oksijen ve nitrojen radikallerini derhal nötralize ederek dokuları oksidatif hasardan korur.

Antiproteazların (alfa-1-antitripsin gibi) oksidan maddeler ile inaktive olmasını engeller.

C vitamini -E vitamininin antioksidan etkisi
E vitamini (tokoferol) serbest oksijen radikallerini temizlerken, oksidan nitelikteki tokoferoksil radikalleri oluşur.

C vitamini bu radikalleri tekrar tokoferole dönüştürür. Böylece E vitamininin oksidan etkisi ortadan kalktığı gibi antioksidan etkisini tekrar kazanır.

Ürik asit

Lipid radikalleri dışında bütün serbest radikalleri temizler.

C vitamini oksidasyonunu engeller.
Flavonoidler
Flavonoidler
Flavonoidler (proantosiyanidinler) çeşitli sebze, meyve ve otlarda bulunan polifenol grubu doğal kimyasallardır (fitokimyasal).

Doğada dört binin üzerinde flavonoid vardır.
Flavonoidlerin sınıflandırılması
Flavonoller
Kersetin, kaempferol, mirisetin,
isorhamnetin

Flavonlar

Luteolin, apigenin

Flavanonlar

Hesperetin, naringenin, eriodiktiol
Flavonoidlerin sınıflandırılması II
Flavan-3-ol’ler
Kateşinler, gallokateşinler,
epikateşinler, epigallokateşinler,
teaflavinler, tearubiginler

Antosiyanidin’ler

Siyanidin, delfinidin, malvidin, pelargonidin,peonidin, petunidin

Flavonoidlerin başlıca etkileri I

Serbest oksijen radikallerini temizlemede C vitaminine yardımcı olmak.

Belleği ve konsantrasyon kapasitesini artırmak, Alzheimer hastalığını önlemek.

Kan akımını sağlayan nitrik oksidi düzenlemek, hipertansiyonu önlemek.

Antikoagülan etkisi ile koroner ve serebrovasküler hastalıkları önlemek.
Flavonoidlerin başlıca etkileri II

Seksüel fonksiyonları düzenlemek

Bağışıklık işlevlerini artırmak

Antibakterial, antiviral etki göstermek

Enflamasyonu azaltmak

Kanseri önlemek

Alerjiyi önlemek

Flavonoidlerin antioksidan etkisi

15 hastaya 4 hafta süre ile kurutulmuş sebze-meyve ekstresi (havuç, sarımsak, pancar, brokoli, ıspanak domates, portakal, elma, armut, çilek vb) verilmiştir.

Plazma lipid peroksid konsantrasyonu bir hafta içinde 16.85 den 3.13 µmol/L’e inmiş ve üç hafta süre ile bu düzeyde kalmıştır.
Belli başlı flavonoidler
Yaban mersini (çay üzümü, çoban üzümü): Antrosiyanin

Üzüm çekirdeği ve kabuğu: proanthosiyanidin

Çay: flavonoidler kateşinler, teaflavinler, flavonlar

Çikolata: epikateşin, kateşin

Çilek: antosinanin, ellajik.

Turunçgiller: hesperidin, kuersetin, tangeritin

Ahududu (frambuaz) ellajik, kumarik, ferulik asit

Oksidatif stresle ilgili hastalıklar I

Gastrointestinal: pankreatit, karaciğer hasarı, bağırsak geçirgenliği artışı

Sinir sistemi: Parkinson, Alzheimer, mültipl skleroz, Down sendromu

Kalp-damar: Hipertansiyon, ateroskleroz, koroner kalp hastalığı

Akciğer: Astım, anfizem, kronik obstrüktif akciğer hastalığı

Oksidatif stresle ilgili hastalıklar II

Göz: Katarakt, retinopati, maküler dejenerasyon
Eklem: Romatoid artrit Böbrek: Glomerülonefrit

Deri: Vitiligo, kırışıklıklar
Genel: Erken yaşlanma, kanser, diabet, otoimmün hastalıkla, enflamatuvar hastalıklar, lupus, AIDS

Çeşitli yiyeceklerdeki antioksidanlar I

Beta-karoten: Sarı-kavuniçi meyveler ve sebzeler, koyu yeşil yapraklılar
A vitamini: Tereyağ, karaciğer
E vitamini: Soğuk preslenmiş tohum yağları, çekirdekler
C vitamini: Çilekgiller, yeşillikler, brokoli, kivi, sarmısak
Çinko: istiridye, et, kepek
Selenyum: Tereyağ, etler, deniz mahsülleri, kepek

Çeşitli yiyeceklerdeki antioksidanlar II

CoQ10 (ubikinon):Dana yüreği, karaciğer, sardalya, ıspanak, kabuklu kuru yemişler
Glütatyon (GSH): Taze sebze ve meyveler, etler, peyniraltı suyu, kefir
Bioflavonoidler: Birçok sebze ve meyveler, çay
Otlar: Deve dikeni, ginkgo biloba, zerdeçal
Sebzelerdeki antioksidan düzeyleri (mmol/100g)
Meyvelerdeki antioksidan düzeyleri (mmol/100g)
En yüksek antioksidan gücü olan yiyeceklerin sıralanması

Yiyeceklerden yeteri kadar antioksidan alabilir miyiz?
Doğal ve çeşitli (rafine edilmemiş) gıdalar ile beslenen sağlıklı kişilerin ilave antioksidan almalarına gerek yoktur.

Yiyecekler içinde binlerce antioksidan vardır.

Antioksidan preparatların bunların tümünü içermesi mümkün değildir.
Probiyotik- Prebiyotik
Yeterli miktarda yenildiğinde insan ya da hayvan sağlığını olumlu yönde etkileyen mikroorganizmalara probiyotik denir.

Bağırsaktaki bazı mikroorganizmaların çoğalmasını artıran ve/veya aktivitesini uyaran ve insan ya da hayvan sağlığını olumlu yönde etkileyen maddelere (besinsel lifler gibi) prebiyotik denir
Probiyotikler = yararlı bağırsak mikropları
Erişkin bir insan bağırsağında 100 trilyon (1,5 kg) faydalı bakteri ve mantar bulunur.

Bu rakam insan hücre sayısının 10 katı kadardır.

Sayıları 500’ün üzerinde olan bu bakteriler ve mantarlar normal bağırsak florasını oluştururlar.

Bu bakteriler ve mantarlar 300 m2 büyüklüğünde bir yüzey oluşturan bağırsak sümüksü zarını koruyucu bir tabaka şeklinde döşer.

Probiyotiklerin görevleri I

Bağışıklık sistemini güçlendirmek

Yiyeceklerin hazmını kalaylaştırmak.

Vitamin sentezi yapmak.

Bağırsak duvarını zararlı maddelerden korumak ve bağırsak geçirgenliğini azaltmak.

Zararlı maddelerin (toksinler) kan dolaşımına geçmesini engellemek.

Probiyotiklerin görevleri II

Besin alerjilerini ve egzamayı önlemek

Kronik enflamatuvar (iltihabi) hastalıkların oluşumunu engellemek

Kanseri önlemek

Yaşlanmayı yavaşlatmak

Depresyonu hafifletmek

Probiyotiklerin görevleri III

Otizm bulgularını hafifletmek

İshali önlemek ve tedavi etmek

İdrar yolu iltihaplarını önlemek

Kabızlığı tedavi etmek

Böbrek taşlarının (okzalat) oluşumunu azaltmak

Probiyotikler-Vitaminler

Probiyotikler K2, B1, B2, B3, B6, B12, folik asit ve pantotenik asit ve bazı amino asitler ve bazı amino asitler.

Bu vitaminlerin hemen hepsi depolanmayan ve sürekli alınması gereken vitaminlerdir.

Yani bağırsak florasının bozulması bir taraftan sentezledikleri vitaminlerde eksikliklere yol açarken emilimlerinde de azalmaya yol açar.
Probiyotikler-yağ ve protein sindirimi
Süt ürünlerinin içindeki probiyotikler bağırsakta bulunan proteinlerin ve yağların sindirilmesini sağlarlar yani yiyeceklerin hazmını kolaylaştırırlar.

Proteinlerin en küçük birimlerine (amino asitler)kadar indirgenmesi (protein hidrolizi) alerjik olayların oluşumunu azaltabilir.
İyi bağırsak bakterileri
Bağırsakta bulunan bakterilerin %85’i iyi bakterilerdir (probiyotikler). Bunların en önemlileri lactobacillus acidophilus ve lactobacillus bifidustur.

Mide asitinin varlığı nedeni ile midede canlı bakteri sayısı çok azdır.

Lactobacillus acidopholuslar ince bağırsağın üst bölümünde, lactobacillus bifiduslar ise ince bağırsağın alt bölümünde ve kalın bağırsakta mekan tutarlar.

Bağırsakta bulunan oksijen miktarı düşük olduğundan anaerob bakterilerin sayısı daha fazladır.
Probiyotikler (mavi) patojen bakterileri (beyaz) ve toksinleri (kırmızı yuvarlak) bağlıyor.
Patojen bağırsak bakterileri
Bağırsak bakterilerinin %15’i patojen niteliktedir.

Bunların en önemlileri pamukçuk mantarı (Candida) ve Clostridium bakterileridir.

Diğerleri: Blastocystis, Klebsiella, Bacillus türleri, ve Staphylococcus aureus

İyi bakteriler bağırsak duvarına yerleşirler ve sayı üstünlüğü ile hastalık yapabilecek bakterilerin fazla üremesine izin vermezler.

Disbiyozis

Bağırsak florası bozulduğu yani probiyotikler azaldığı zaman patojen mikroorganizmalar hızla ürer.

Bu mikroorganizmaların kendileri ve/veya toksinleri hastalık yapmaya başlarlar (disbiyozis).

Disbiyoz bağırsak duvarını tahrip eder ve bağırsağın geçirgenliğinin artmasına neden olur. ‘leaky gut syndrom’.

Bağırsak sızdırmazlığı

Normalde bağırsak hücreleri bağırsaktaki her maddenin (özellikle sindirilmemiş gıdalar ve toksik maddeler) kana geçişine izin vermez; yani bir güvenlik duvarı oluşturur (bağırsak sızdırmazlığı).

Probiyotikler bağırsak geçirgenliğini denetlerler.

Normal Barsak
Geçirgen barsak

Bağırsak florasının bozulmasının sonuçları I

Normal bağırsak florasını bozarak zararlı bakterilerin ve mantarların üremesine yol açarlar.

Probiyotiklerin bağırsak mukozası üzerinde oluşturduğu koruyucu tabakanın ortadan kalkması bağırsak geçirgenliğini artırır.

Bağırsak florasının bozulmasının sonuçları II

Bağırsak hücrelerindeki hasar nedeni ile sindirim yapıcı enzimler (amilaz, laktaz, lipaz vb) azalır, yiyecek parçacıkları iyi sindirilemez.

İlk bakışta bağırsak geçirgenliği arttığı için birçok vitamin ve mineral ve aminoasitin bağırsaktan kana geçmesin kolaylaşmış olacağı akla gelirse de durum tam tersidir.

Birçok vitamin ve mineral ve aminoasitin bağırsaktan kana geçmesi bağırsak hücrelerinde bulunan taşıyıcı proteinlerin sayesinde olur.

Bunlar olmadan taşınma çok az olacağından bir yığın besleyici maddelerin kana geçmesi de azalır.

Bağırsak florasının bozulmasının sonuçları III

Yeteri kadar sindirilmemiş yiyecek maddeleri ve nötralize edilmemiş toksinler kan dolaşımına geçer.

Bağışıklık sistemi yeteri kadar sindirilmemiş protein parçacıklarına karşı aşırı bir şekilde uyarılır.

Bu yabancı protein parçacıklarının bazıları vücudun kendi proteinlerine çok benzer.

Bağışıklık sistemi aşırı uyarıldığı zaman kendinden olanı yabancıdan ayıramaz. Onu tahrip ederken kendinden olanı da tahrip eder. Bunlara otoimmün hastalıklar denir.

Bağırsak geçirgenliği-Toksinler

Yabancı maddelerin sayısı o kadar fazladır ki bağırsaktaki bağışıklık sistemi bunların tümü ile başa çıkamaz. Bu maddeler kana geçerek karaciğere ulaşırlar.

Karaciğer temizleyebildiğini temizler. Fakat kapasitesinin üzerine çıkan miktarı tekrar kana verir ve bu toksik maddeler başta beyin, kas ve eklemler olmak üzere bütün organlara dağılarak onları tahrip ederler.

Bağırsak florası-Kronik hastalıklar

Sonuçta astım, egzema, otizm, mültipl skleroz, tiroidit, romatizmal hastalıklar, pankreas yetersizliği, Crohn hastalığı, fibromiyalji, otizm, mültipl skleroz, şizofreni ve çeşitli otoimmün hastalıklar oluşur.

Candida albicans

Normalde pamukçuk mantarı (candida albicans)
ağızdan anüse kadar bütün sindirim
borusu ve vajinanın mukozasında küçük koloniler halinde bulunur.

Probiyotikler – onlarla rekabet ederek- mantarların aşırı üremesini engellerler.

Mantarlar bağırsak büklümlerine gizlenerek antimantar ilaçların etkisinden korunabilirler..

Antibiyotikler-bağırsak florası

Antibiyotikler kullanıldığında bağırsaktaki probiyotik bakteriler 1000 kat azalarak, 100 trilyondan, 100 milyara kadar inebilirler.

Antibiyotikler faydalı bakterileri öldürünce mantar ve mayaların üremesi de hızlanır; normalin 130 kat kadarına çıkabilirler.

Antibiyotikler kötü bakteriler ve mantarlar üzerine etki etmezler, tam tersine onların üremelerine yardımcı olurlar.

Normal bağırsak florası antibiyotik kullandıktan ancak 1-2 ay sonra normalleşebilir.
Sezaryen doğum-probiyotikler
Bebek doğum sırasında vajenden gelen probiyotikler (laktobasiller ve bifidobakterler) ile karşılaşır.

Bebek anne sütü ile beslendikçe normal flora gelişir.

Sezaryen ile doğan bebekler dış ortamda bulunan mikroplar ile karşılaşır ve normal flora oluşamaz.

Doğum sonrası ilk kolonize olan floradan sağlıklı floraya geçiş uygun beslenme ortamı yaratılsa bile oldukça zordur.

Yardımcı T hücrelerini fonksiyonları

Th1 hücreleri interferon salgılar ve hücresel bağışıklıkta yaşamsal bir önemi vardır.

Diğer taraftan Th2 hücreleri IL-4, IL-5 ve IL-13 salgılayarak hümoral bağışıklığı uyarır; IgE ve eozinofilleri artırır.

Th1 ve Th2 cevapları birbirinin zıttıdır. Örneğin Th1 tarafından üretilen sitokinler Th2 işlevlerini bozar.

Sağlıklı bir bağışıklık sistemi için her iki hücre de gereklidir ve dengede olması gerekir.

Hijyen teorisi- Mikroflora hipotezi

Hayatın erken dönemlerinde başta virüsler olmak üzere çeşitli mikroorganizmalara maruz kalma mukozal bağışıklık sisteminin olgunlaşması ve immün toleransın sağlanması için önemlidir.

Sadece bazı patojen mikropların varlığı değil, bağırsak mukozasında bulunan normal flora mikroplarının varlığı da mukozadaki normal immün toleransın sağlanmasında ve şekillenmesinde önemli roller oynarlar.

Enfeksiyonlar-Alerjik hastalıklar

Düzenleyici T hücreleri- immün tolerans
Mikroflorası sağlıklı olan kişilerde, mükerrer olarak alerjenlere maruz kalma reaktiviteyi artırmaz; tam tersine reaktiviteyi azaltarak immün toleransın gelişmesini sağlar.

Düzenleyici (regulatuar) T hücreleri (Treg) salgıladıkları antienflamatuar maddeler (IL-10 ve transforme edici büyüme faktörü-β) ile immün toleransının gelişmesini sağlayan en önemli ögelerdir.

Bağısak florasının bozulmasının başlıca nedenleri

Karbohidrattan zengin gıdalar

Rafine gıdalar

Çeşitli toksinler

Antibiyotikler

Sezaryen doğumlar
Diyet ile normal bağırsak florası nasıl sağlanır?
Un ve şekerden fakir, sebze, meyve, et ve yumurta gibi doğal gıdalardan zengin bir diyet bağırsak florasının koruyuculuğunu artırır.

Fermantasyon ürünleri (turşu, yoğurt, peynir, şarap, boza, sirke, tuzlama yiyecekler, bira mayası) bağırsak florasında bulunan probiyotikleri artırırlar.

Pastörizasyon gıdalardaki probiyotikleri büyük ölçüde tahrip eder!!

Probiyotikten en zengin gıdalar anne sütü, yoğurt ve Orta-Asya Türklerinin milli içeceği olan kefirdir.

Çocuklar İçin Vitamin ve Mineral Önerileri I

Sağlıklı beslenen çocuklarda polivitamin ve çinko (!) preparatlarının kullanılması gereksizdir

D vitamini: İlk iki yaşta 400-1000 ünite/gün

Balık yağı(w-3): 0.5-1.0g/gün
Çocuklar İçin Vitamin ve Mineral Önerileri II
Flor: Sistemik verilmemeli. Verilecekse lokal olarak kullanılmalı. 6. aydan sonra verilmeli

Demir: Ek gıdalarda yeteri kadar yoksa, 4-6. aydan sonra 1 mg/kg/gün en az iki yaşına kadar.

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu