Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ( Ethem EKİNCİ )

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar Genetik mühendisliğinin çeşitli teknikler kullanarak yaptığı müdahalelerle kalıtımsal değişikliğe uğrattığı organizmalar günümüzde, İngilizce’de GMO. (genetically modified organism), Türkçe’de G.D.O. (genetiği değiştirilmiş organizmalar) kısaltılmış adıyla tanımlanmaktadır. Diğer bir tanımlamayla kendi türünden ya da kendi türü dışındaki bir canlıdan gen aktarılarak bazı özellikleri değiştirilen bitki, hayvan ya da mikroorganizmalara “Genetiği Değiştirilmiş Organizma” denilmektedir. Başka bir tanımlamayla genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO), biyoteknolojik yöntemlerle canlıların sahip olduğu gen dizilimleriyle oynanarak, mevcut özelliklerinin değiştirilmesi veya canlılara yeni özellikler kazandırılması ile elde edilen organizmalara verilen isimdir. Bu yolla ilk kez 1973’de bir bakteri yaratılmıştır. II. Dünya Savaşından sonra dünya nüfusu hızla artmaya başladı. Artan nüfusun beslenme gereksinimlerinin karşılanması için “Yeşil Devrim” olarak adlandırılan bir gelişme yaşandı. Bu devrim temelde dar alanda en yüksek düzeyde ürün alınabilmesi için tarım ilaçlarının, kimyasal gübrelerin ve aşırı suyun kullanılmasıydı. Hatalı kullanılan tarım ilaçlarının ve kimyasal gübrelerin insan sağlığına zarar verdiği gösterildi. Bazı tarım ilaçları yasaklandı. Zamanında kurtarıcı olarak gösterilen yeşil devrim geride çevre kirliliği gibi ciddi yan etkiler bıraktı. Dünya genelinde ekimi en yaygın genetiği değiştirilmiş bitkiler soya, mısır, pamuk ve kanoladır. Tübitak verilerine göre, dünyada üretilen 72 milyon hektar soyanın %57.5’ini, 140 milyon hektar mısırın %11’ini, 34 milyon hektar pamuğun %21’ini ve 25 milyon hektar kanolanın da %14’ünü transgenik çeşitler oluşturmaktadır. Bununla birlikte, buğday, ayçiçeği, pirinç, domates, patates, papaya ve yer fıstığı gibi ürünlerin de transgenik olarak üretildiği, muz, ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun ve karpuzun da denemelerinin yapıldığı bilinmektedir. Genetiği Değiştirilmiş (GD) tohum ekili alan 1996’da 1,7 milyon hektar iken 2003 yılına gelindiğinde yaklaşık 40 katlık bir artışla 67,7 milyon hektara ulaşmıştır. Yani tüm dünya üzerinde neredeyse Türkiye’nin kapladığı alana eşit bir alanda Gdo’lu bitkilerin tarımı yapılmaktadır. Genetiği değiştirlmiş organizmalı bitkiler ile ekim ayapan ülkeler; ABD, Arjantin, Kanada, Brezilya, Çin, Avustralya, Hindistan, Romanya, Uruguay, İspanya, Meksika, Filipinler, Kolombiya, Bulgaristan, Honduras, Almanya ve Endonezya’dır. Genetiği değiştirilmiş gıdaların ticaretinin yaygınlaştığı 1996 yılında, bu bitkileri eken ülke sayısı 6 iken, bu sayı 2003 yılında 3 kat artışla 18’e çıkmıştır. Günümüzde 18 farklı ülkede Genetiği değiştirlmiş organizma tarımıyla uğraşan çiftçi sayısı ise 7 milyon civarındadır.

Amerika’da yapılan üretimlerde GDO besin ekilen tarla ile diğer tarlalar ar asına en az 50 m ara boşluk bırakılarak önlem alınmaya çalışılmaktadır. Ancak yapılan araştırmalar göstermiştir ki tozlaşma, polen, kuşlar ve böcekler sayesinde GDO besinin özellikleri 4,5 km kadar taşınabilmektedir. Hatta bazı araştırmalar 10 km’lik bir alana yayılabildiğinine bile dikkat çekmiştir. GDO besin kendisiyle aynı tür canlının genetiğini bozarsa buna yatay gen kaçışı denir. Eğer GDO besin bitkiden hayvana ve hatta insana kadar genetik özelliğini aktarabilirse ve onların genlerini bozarsa bu da dikey gen kaçışı adını alır. GDO besinler üzerinde sağlık yönünden araştırmalar devam etmektedir. Bulunan potansiyel zararları alerjik ve kanserojenik etkilere sahip olması, antibiyotiklere direnç oluşturması, gen transferi, diğer mikroorganizmalara zararları ve bilinmeyen zararları olarak belirtilmiştir. Genetik olarak tamamen kendi türünün dışında özellikler gösteren bir canlı hem onunla aynı ortamda yaşayan diğer canlılara (diğer bitkiler/böcekler/hayvanlar) zarar vererek ekolojik dengeyi bozmaktadır. Hem de onu besin olarak tüketen canlılara (hayvan/insan) karşı sağlık açısından tehdit oluşturmaktadır. GDO’lu Üretimin Gerekçeleri Dünyayı beslemek ve açlığa çare bulmak, tarımsal verimi artırmak ve zararlı böceklere ve otlara karşı dayanıklılık kazandırmak ekonomik yönden getiri sağlamak, gıdaların raf ömrünü ve lezzetini artırmak. GDO’nun Potansiyel Yararları Besin kalitesinin ve sağlığa yönelik faydalarının artırılması, meyve ve sebzelerin raf ömrü ve organoleptik kalitelerinin artırılması, bitkisel ve hayvansal ürün veriminin artırılması, yenilebilir aşı ve ilaç üretimi, insan hastalıklarının tedavisinde ve organ naklinde kullanılması, bio-fabrikalar ve endüstriyel kullanım için ürün ham materyali olarak kullanımı, çevresel faydaları. GDO’ ların Potansiyel Riskleri Besin kalitesindeki değişiklik ve gıda güvenliği, allerjik reaksiyonlar ve toksik etkiler, gen patentleme ve terminatör teknolojisinin etkisi, gıdaların etiketlenmesi ile ilgili kaygılar, çevresel kaygılar, biyolojik ve genetik çeşitliliğin tehdidi, çeşitli grupların kaygıları, dini, kültürel ve etik kaygılar, bilinmeyen korkular GDO’nun Çevreye Zararları: GDO üretimi, süper dayanıklı böcek ve yabani bitki türleri yaratır. Bu türlerin varlığı ekosisteme ve tarıma büyük tehdit oluşturur, GDO’lar tozlaşma yoluyla doğal türlere bulaşarak biyoçeşitliliğe zarar verir, Zehir salgılayan GDO’lar, kelebekler gibi zararsız canlıların ölümüne neden olur, Zehir salgılayan GDO’lar zehirlerini köklerinden toprağa geçirirler. Zaman içerisinde bu zehirlerin birikimi çevre için tehlike içerir. 11 Aralık 2003’te Rusya’da bir gurup bilim adamı son üç yıl içerisinde allerji belirtisi gösteren hastaların sayısında 3 kat artış olduğunu ve bunun altında yatan nedenin Genetiği Değişmiş Ürünler’in (GDÜ) tüketimi olabileceğini açıkladılar. GDO’nun Faydaları: Tat ve kalitede artış, erken olgunlaşma, besinsel değerinde artış, mahsul artışı ve strese dayanıklılık, Hastalıklara insektisit ve herbisitlere direnç, yeni besinler (gıdalar) ve ekim teknikleri Direnç, üretkenlik, dayanıklılık ve etkin beslenme, et, süt ve yumurta üretiminde artış, daha iyi teşhis metotları ve sağlıklı hayvanlar, Çevre dostu biyoherbisitler ve biyoinsektistler toprak, su ve enerjinin korunması, orman ürünleri için yeni biyoprosesler, atıkları daha iyi değerlendirme, daha etkin prosesler, yüksek nüfus artışı gösteren toplumlar için yüksek ürün artışı. GDO’nun Sağlığa Zararları: GDO’lar öldürücü alerjilere neden olabilir, GDO’lu yemler, hayvanlarda antibiyotik direncini artırır, antibiyotiklerin etkisini azaltır, Çoğu GDO’nun içerdiği böcek öldüren toksinlere hamile kadınların kanında ve fetusunda rasland, İtalya’da yapılan bir bilimsel araştırmada marketlerden alınan her 4 sütten 1’inde GDO geni parçalarına rastlandı, GDOların salgıladığı böcek zehirinin tamamının insan sindirim sisteminde parçalanmadığı ortaya çıktı, GDO ekim

tarlalarında kullanılan yabani ot ilaçları, memeliler için toksik etki ve insanlarda hormonal dengeyi bozma riski taşıyor. Bilim insanı 2 yıl boyunca aynı gıdanın GDO’lu ve GDO’suz haliyle beslenen farelerin sağlığını inceledi. GDO’lu gıda ile beslenen dişi ve erkek farelerin farklı kanserli tümörler geliştirdikleri saptandı. GDO’lu gıda ile beslenen dişilerde en az 2, en çok 3 kat daha fazla sayıda ölüm gerçekleşiyor. Dişilerde en çok ölüm meme kanserinden gerçekleşiyor. Erkek farelerde ise karaciğer kanseri 2.5–5.0 kat arası artıyor. Her iki cinste en çok görülen anomali böbrekte yaşanıyor. Rahatsızlıkların % 76’sı böbrek tümörü merkezli. GDO üretimi, süper dayanıklı böcek ve yabani bitki türleri yaratır. Bu türlerin varlığı ekosisteme ve tarıma büyük tehdit oluşturur, GDO’lar tozlaşma yoluyla doğal türlere bulaşarak biyoçeşitliliğe zarar verir, Zehir salgılayan GDO’lar, kelebekler gibi zararsız canlıların ölümüne neden olur, Zehir salgılayan GDO’lar zehirlerini köklerinden toprağa geçirirler. Zaman içerisinde bu zehirlerin birikimi çevre için tehlike içerir. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar Hakkında Düşüncelerim Bu konu hakkında yaptığım küçük araştırma sırasında (ödevi hazırlarken) GDO’lar neredeyse her tarafta yaygın şekilde bilinçli veya bilinçsiz olarak tüketilmektedir. Bazı kişiler GDO’ları savunurken bazıları ise GDO’ları ret etmektedir. Anladığım kadarıyla GDO 25 yıldır besinlerimizde var. Sağlık açısından milletin sadece korkuları ve kuşkuları olduğunu anladım şu ana kadar sağlığa zararlı veya zararsız olduğunu anlamak mümkün değil ama bunlar ileriki yıllarda zararlı ise etkilerini gösterecektir ve büyük ihitmalle zararlı olduğu kabul edilirse bu tür çalışmalar sonlandırılacaktır. GDO’lu besinleri bir yandan destekliyorum sonuçlarının ne olacağı bilinmediğinden dolayı da korkuyorum. Örneğin, İleriki yıllarda bu genetik alanda çalışmalar sürdürülür ve gelişirse sağlığa uygun hiçbir etkisinin olmadığı kanıtlanırsa şöyle bir düşünce yerleşti aklıma ; Manavdan veya marketten bir tane portakal alıyorunuz portakalı soyduğunuz zaman içinden vucudun gereksinim duyduğu kadar elma, muz , portakal , kiraz , şeftali ve ananas karışımı bir portakal o portakala 1 tl vererek bütün vitaminleri tek bir seferde vucudunuza alıyorsunuz hem ekonomik açıdan hem çevre açısından süper olurdu.( Sağlığımıza hiç bir etki veya yan etkisi olmadığı sürece ) Eminim ki ileriki yıllarda böyle bir şey olur. Başka bir düşüncem ise pazardan GDO’su değiştirilmiş ceviz alıyorunuz cevizi kırıp içini açıyorsunuz ve patetes cıkıyor hemen cevizli patetesi yapıyorsunuz. Başka bir düşüncem sineğin genetiğini değiştiriyorsunuz insanları ısırmak yerine sizi rahatsız eden sinek , sivrisinek veya böcekleri ısırarak yok ediyor. Asma ağacında üzüm salkımlarında her salkımın her tanesinde üzüm tanesi yerine erik yetiştirilebilir. İlerde manavcılar satış yaparken kullandıkları cümle şu olabilir “ Salkım erik burada gel” Bu konuyu araştırırken aklıma Örümcek Adam geldi kim bilir belki bizden sonraki nesillerin her biri örümcek adam olur. Aslında ben GDO ’ya karşı değilim, sonuçların ne olacağını bilmediğim için şuan karşıyım daha çok deney ve araştırma yapılarak insan sağlığına hiçbir etkisinin olmadığı tüm dünya kuruluşları bilim adamları tarafından kabul edilmesi halinde hayatımızı kolaylaştıracağı kesin bunun için daha çok araştırma deneyler yapılmalı ama şuan için GDO’ya hayır diyorum. GDO besinler bence etiketle belirlenmeli insan sağlığı riske atılmamalı. Şuan için riskli veya risksiz olduğu halen tartışılmakta net bir sonuç olmadığı için şuan karşıyım. GDO’lu üretim teknolojisi gelişirse ilerde çıkabilecek herhangi bir kıtlık doğal afette besin sıkıntısı çeken ülkelerde ve ileriki yıllarda hiç kimse besin sıkıntısı veya kıtlık durumu ile karşılaşılmayacaktır. Her mevsim istediğimiz yiyeceği bulma imkanına sahip olacağız. Bu GDO’lu ürünler besinler devlet kontrolünde olmalı tekellerin büyük şirketlerin ellerine verilmemeli veya özelleştirilmemelidir. Şirketlerin veya gıda üreticilerinin ellerine verilmesine halinde kar amacı düşünülmesi muhtemel bir gerçek ve kar amacından dolayı insan sağlığını riske atabilirler. GDO’lu ürünlerle yapılan deney testlere baktım biraz araştırma yaptım alerji etkisi göstermiş birkaç insanın GDO’lu ürün kullandığı için alerji hastalığı olduğu öngörülmektedir veya bunun altında yatan nedenin GDO’lu ürünlere bağlıyorlar ama kesin bir sonuç ortaya koymuyorlar veya kesinlikle GDO’lu ürün tüketildiği için alerji hastalığına yakalandı diye kesin bir yargı belirtmiyorlar. Sonuç olarak GDO’lu organizmalar şuan için hayatımızdan uzak tutulmalı ve kesin bir sonuç elde edilene kadar organik ürünler tüketilmelidir. Sağlık her şeyin başıdır.

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu