Her canlı hücrenin hayatta kalabilmek için oksijene ihtiyacı vardır. Oksijen olmadan yiyeceklerin içerdiği, tüm hayati fonksiyonlarımız için gerekli enerjiyi açığa çıkarmamız mümkün değildir. Ancak oksijenin aynı zamanda tehlikeli bir yanı vardır. Normal biyokimyasal reaksiyonlarda dengesiz hale gelip çevredeki molekülleri okside edebilir, hücrelerin yapısını bozabilir. Oksidasyon, ‘vücudun paslanması’ anlamına gelir. Oksidasyonun en önemli nedeni ise, vücudumuzda oluşan veya dışarıdan aldığımız serbest radikallerdir. Bu maddeler, hücrelere ve hücrenin esas yapısı olan DNA’ya zarar verirler. Bu okside olmuş moleküllere oksidan denir. Oksidanlar vücudumuz için en tehlikeli toksinlerdir. Kanser, damarsal yapı bozuklukları ve yaşlanmaya neden olmaktadırlar. İşte bunların zararsız hale getirilmesini, vücuttan atılmasını sağlayan kimyasal maddelere antioksidan denir.
Antioksidanlara verilen önem genel sağlığa olumlu katkıları nedeniyle giderek artmaktadır. Son dönemin en popüler takviyelerinden olan antioksidanlar, genel yaşam süresini uzatan, kanser, kalp hastalıkları gibi hastalıklara yakalanma riskini azaltan ve yaşlanmanın etkilerini geciktiren etkileriyle tanınmaktadır.
Hava ve su kirliliği, hazır yiyecekler, yaşam tarzı, stres gibi etkenler sürekli olarak sağlık üzerine tehdit oluşturmaktadır. Bu etkenler sonucunda normal metabolizma faaliyetlerinin yanısıra serbest radikaller oluşmaktadır. Serbest radikaller, hücre içinde yapıları bozan, DNA zararına ve hücredeki biyokimyasal bileşiklerde bozulmalara yol açan maddelerdir. Bilim adamları bu bozulmaların kanser, kalp hastalıkları, akciğer hastalıkları ve katarakta yol açan en önemli faktörler olduğunu düşünmektedir.
Özellikle sigara tiryakileri risk altında bulunmaktadır.Sigara dumanındaki serbest radikaller, vücudun antioksidan savunma sistemini çok yıpratır.Çeşitli çalışmalarda sigara tiryakilerinde antioksidan etkili vitamin ve mineral seviyelerinde önemli azalmalar olduğu saptanmıştır.Bunun yanında sigara içmese de içilen bir ortamda bulunan “pasif içicilerde” de benzer azalmalar olduğu ortaya çıkmıştır.
Serbest radikallere karşı etkili koruma sağlayabilicek takviyeler antioksidanlardır. Antioksidan etkileri en yüksek olan maddeler Vitamin A, C, E, selenyum, pycnogenol gibi maddelerdir. UCLA School of Public Health’den Dr. James Enstrom’e göre düzenli vitamin C alımı yaşam süresini uzatmaktadır. Enstrom’ün çalışmasının sonuçlarına gçre günde en az 300 mg vitamin C alımı yaşam süresini 6 yıl uzatabiliyor.
Vitamin E ile ilgili Harvard Üniversitesinde yürütülen bir çalışma sonucuna göre; 87.245 kadın üzerinde vitamin E etkisini araştırılmış ve 2 yıllık bir süreçte düzenli vitamin E alımının kalp krizi riskini %46 düşürdüğü bulunmuştur. Erkekler üzerinde (51.529 kişi) yapılan benzer bir başka çalışmada ise kalp krizi riskinin %37 azaldığı bulunmuştur. Her iki çalışmada da günlük vitamin E alımı en az 100 IU olduğunda pozitif sonuçlar elde edildiği belirtilmiştir.
Antioksidanların özellikle ileri yaşlarda sağlığa çok daha yararlı olduğu bilinmektedir.
Neden insanlar yaşlanır ve ölürler? Yaşlanmayı yavaşlatmak ya da yaşam süresini uzatmak için bir şeyler yapılabilir mi? Bu sorular oldukça uzun bir süreden beri sorulmakta fakat, hala basit bir cevabı bulunamamıştır. Yaşlanan insan vücudu hakkında her geçen gün daha fazla bilgi sahibi olunmaktadır. Genel olarak bildigimiz değişikliklerin çoğu “iyi yaşam alışkanlıkları” ile önlenebilir veya tersine çevrilebilir. Fakat bazı değişiklikler var ki, bunlar insan yapısının oluşumu esnasında meydana gelmiş gibi görünmektedir. Bu değişikliklerin oluş nedeni hala gizemini korumaktadır. Bilim adamlarının çoğunun inancı, yaşlanmanın, vücudumuzdaki pek çok sistemi kapsayan komplex bir süreç olduğu yönündedir.
Yaşlanmanın nedeni nedir ?
Kesin olarak sebebini bilinmemekle beraber, yapılan araştırmalar sonucunda, neden yaşlandığımızı ya da öldüğümüzü açıklamaya yönelik pek çok teori geliştirilmiştir. Bu teorilerin hepsi, zaman içinde vücut hücrelerimize ne olduğu konusunda odaklanmıştır. Zaman içinde, hücrelerin fonksiyonlarında ya da dışarıdan gelen stress ve enfeksiyonlara cevap verme yeteneğinde değişiklikler olmaktadır. Yaşlanmaya ait teorilerden bazıları, zaman içinde meydana gelen değişikliklerin, genetik yapımızdaki programlanmaya bağlı olduğunu öne sürülmektedir.Yani bizim ne zaman yaşlanacağımız genetik yapımızda bellidir ve zamanı gelince yaşlanırız.Erken dönemdeki büyüme ve gelişmenin bir program izlemesi gibi, olgunluk, yaşlanma ve ölüm de bir program izler. (ileri yaşlardaki programlanma, erken yaşlardaki programlanmaya göre çok daha fazla değişkenlik göstermektedir).
Diger teoriler yaşlanmanın, zaman içinde çeşitli vücut sistemlerinde oluşan hasar sonucu oluştuğunu varsaymaktadır. Bu hasar, solunumla, besinlerle alabileceğimiz gibi, doğal olarak vücudumuzda da oluşabilen ve “yıpranmaya” neden olan zararlı maddeler tarafından oluşturulabilmektedir. “Hasar teorisi”, bu tarz degisikliklerin bir gün önlenebileceğini ve beklenen yaşam süresinin uzatılabileceğini düsündürmektedir.En çok kabul gören ve incelenen teori ise Serbest Radikal Teorisidir. Bu teori, yaşlanmaya serbest radikallerin sebep olduğunu savunmaktadır. Bu kimyasallar oksijen kullanan tüm hayvanlarda doğal olarak oluşmaktadır. Vücut hücreleri içinde oluşarak, hücre zarını, hayati proteinleri, yağları ve genetik yapımızı (DNA) hasara uğratırlar. (serbest radikal: en diş elektron zarfında bir elektron kaybetmiş ve dolayısıyla bu elektron açığını kapatabilmek için başka atomların elektronlarını paylaşmaya çalışan atomlardır. Serbest radikal yaratan kaynaklar, radyasyon, virüsler, güneş ışınlarının bir kısmı olan ultraviole ışınları, hava kirliliği yaratan fosil kökenli yakıtların yanma sonundaki ürünleri, sigara dumanı, enfeksiyon, stress, yağ metabolizması sonunda çıkan ürünler gibi hücre metabolizmasının toksik ürünleri, bazı tahrip edici kimyasallar, haşere kontrol ilaçları v.b.dir. Serbest radikaller etkilediği maddenin normal görevini yapmasını engeller ve hasar meydana getirirler). Yaşamımızın kaynağı olan oksijen aynı zamanda yaşamımızın paradoksudurda. Besinlerden enerji üretmek için oksijen gereklidir ama çok az bir oranda da olsa (%3-5) kullanılan oksijenin bir kısmı biyolojik yapımıza zararlı olan serbest radikallerin oluşmasına neden olmaktadır. Serbest radikaller doğduğumuz günden itibaren metabolizmamızla birlikte hücrelerimizde oluşmaya baslar. Metabolizmamızdan kaynaklananların yanında olumsuz dış etkenler de (sigara, kirli hava, radyasyon vb.) radikal oluşumuna neden olurlar, oluşan bu radikaller “oksidatif hücre hasarı” dediğimiz zararlı etkileri meydana getirirler. Doğal olarak vücudun “antioksidanlar” dediğimiz savunma sistemleri gelişmiştir ve sürekli olarak bu radikallerin oksidan etkilerini önlemeye çalışırlar. Sağlıklı insanlarda, antioksidan sistem dokuları yeterli düzeyde serbest radikal hasarına karşı korurlar. Dengenin bozulması (hastalık, beslenme bozukluğu…), antioksidan sistemde yetersizliğe neden olur ve yeterli koruma sağlıyamazlar. Vücudumuz doğal metabolizmamız esnasında da oluşan, dışarıdan da alabildiğimiz bu hasar yapıcı maddelere (serbest radikallere) karşı kendisini koruyabilmek için “antioksidanlar” olarak tanımlanan yapıları kullanır ve bu sayede serbest radikal hasarının çoğunu bloke edilir.Bazı antioksidanlar (SOD, GSH, katalaz) vücut tarafindan üretilir, bazıları da (vitamin A, C, E) besinlerle dışarıdan alınır. Bu teoriye göre, vücudumuzda oksidanlar ve antioksidanlar arasında bir denge söz konusudur.Yaşla birlikte bu denge hasar yapıcıların lehine degişmekte ve vücut sistemlerimiz hasara uğramaktadır. Bu teoriye göre bazı insanlar yaşam süresini uzatmak için, antioksidan maddeleri dışarıdan fazla miktarda almanın faydalı olabileceğini düşünmektedirler. Bugün için bu düsünceyi kesin olarak kanıtlayacak insan üzerinde yapılmış çalışma yoktur, fakat hayvan deneyleri diyete antioksidan eklenmesinin faydalı olduğunu göstermektedir. Doğal olarak, vücudun ihtiyacı olan antioksidanlar farklı besin maddelerinin dengeli olarak alınması ile karşılanabilir ki antioksidan olarak görev yapan C vitamini, fazla miktarda alindığı takdirde, kendisi oksidasyon olayını tetiklemektedir. Dolayısıyla, antioksidan maddeleri de yeterli miktarda almak gerekmektedir, fazlası yarar yerine zarar getirir. Bu teoriye göre, yasam boyu sürekli serbest radikallere maruziyet sonucunda hücre hasarı oluşturmakta, hücrelerin büyüme, gelişme ve farklılaşma fonksiyonlarında bozulma, kanser, ateroskleroz gibi hastalıklar veya ölüm olmaktadır. Serbest radikaller DNA hasar teorisinde belirtilen hasarın en önemli nedenidir. Tüm bu sonuçlar vücudun antioksidan sisteminin çok önemli olduğunu ve yeterli düzeyde tutulması gerektiğini ortaya koymaktadır.Yaşlanmayla ilgili serbest radikal teorisinden başka DNA hasar teorisi,Genetik teori,İmmünolojik ve endokrin teori de vardır.
Vücudumuzda paslanmaya neden olan oksidanları vücudumuzdan atmaya yardımcı olan antioksidan besinler ise şunlardır:
Koenzim Q-10: K vitaminine benzeyen bir antiokSidandır.Karaciğerde doğal olarak üretilir. Hücrede enerji üretiminde önemli rol oynar, bağışıklık sistemini uyarır, dolaşımı artırır, kalp damar sistemini güçlendirir, yaşlanmayı geciktirici etkisi olduğu kabul edilir. Et, balık, yumurta, brokoli, patates, soya, buğday, pirinç, darı, fasulye, fındık gibi besinlerde bulunur.
C vitamini: Vücutta 300’den fazla biyokimyasal olayda rol alan çok önemli bir antioksidandır. Doku yapımında ve onarımında rol alır, bağışıklık sistemini güçlendirir, kanserin önlenmesinde etkilidir, demirin vücutta kullanılmasına yardımcı olur, sigaranın olumsuz etkilerini azaltır, kalp damar hastalıklarının gelişmesine karşı koruyucudur. Yeşil biber, limon, portakal gibi turunçgiller, çilek, karnabahar, domates gibi besinler en iyi besin kaynaklarıdır.
E vitamini: Bilinen en eski antioksidan vitamindir. Kanser ve kalp damar hastalıklarının önlenmesinde etkilidir, dolaşımı düzenler, cildi korur ve destekler, bağışıklık sistemini güçlendirir, kansızlığa karşı etkilidir, yaşlanmaya bağlı ortaya çıkan görme sorunlarını engeller ya da geciktirir. Tüm bitkisel sıvı yağlar, yağlı tohumlar, koyu yeşil yapraklı sebzeler en iyi kaynaklarındandır.
A vitamini:İki şekli vardır. Hayvansal kaynaklı retinaol ve bitkisel kaynaklı betakaroten.Retinol sadece hayvansal gıdalarda vardır. Karaciğer, böbrek, yumurta, süt, tereyağı, balık zengin A vitamini kaynaklarıdır.
Glutatyon: Hücresel işlevler için gereklidir. Beyin, kalp, bağışıklık sistemi hücreleri, böbrekler, gözler, karaciğer, akciğerler ve deri dokularını oksidatif hasara karşı korur. Yaşlanmayı geciktirici etkisi vardır. En zengin kaynakları soğan ve sarmısaktır.
Selenyum: E vitamini ile birlikte çalışarak etkinliğini artırır. Kan hücreleri, kalp, karaciğer ve akciğerleri serbest radikallere karşı korur ve bağışıklık sisteminin yanıtını artırır. En iyi kaynakları; fındık, ceviz, deniz ürünleri ve tavuktur.
Beta-karoten:vücutta retinole çevrilebiliyor. Ancak retinol kalitesinde A vitamini almak istiyorsanız 6 kat fazla beta-karoten yemeniz gerekli. Beta-karotenden zengin yiyecekler; başta havuç olmak üzere kırmızı, sarı, turuncu renkli sebze ve meyveler.
Mucize meyveler
Elma
Her gün bir elma yemek sağlık açısından yararlıdır. Elma kabuğu soyulmadan yenmelidir.Çünkü elma kabuğunda bulunan pektin adlı madde kurşun gibi ağır metallere bağlanıp, bunların sindirim sistemi yoluyla atılmasını sağlamaktadır.
Karpuz
Karpuzun etli kısmı beta-karoten ve C vitamini, çekirdekleri ise E vitamini, çinko ve selenyum mineralleri deposudur. Karpuz çekirdekleri hazine değerindedir. Karpuzu blenderda çekrdekleriyle çırpıp püre haline getirerek içilmesi uzmanlarca tavsiye edilmektedir veya çekirdeklerin biriktirilip kurutularak yenmesi.
Eğer kalabalık, kirli bir şehirde yaşınılıyorsa, yaşınız da ileriyse iyi bir vitamin ve mineral kompleksinin yanı sıra bir de antioksidan kompleksi almakta yarar vardır.
Numara İsim Yorum
E300 Askorbik asit Antioksidan. ‘C vitamini’; sentetik olarak glukozdan sağlanabilir, doğal olarak sebze ve meyvelerde bulunmaktadır; et, unlu ürünler,dondurulmuş balık gibi ürünlerde kullanılır.
E301 Sodyum askorbat Antioksidan. C vitamini’nin sodyum tuzu
E302 Kalsiyum askorbat Antioksidan. C vitamini’nin kalsiyum tuzu, ‘kalsiyum aksalat’ taşlarının oluşumunu hızlandırabilir.
E303 Potasyum askorbat Antioksidan. C vitamini’nin potasyum tuzu
E304* Askorbil palmitat, Antioksidan. Askorbik asitin yağlı esteri.
E306*, E307*,
E308*, E309* Tokoferoller Antioksidan. ‘E vitamini’; soya, buğday, pirinç, pamuk tohumu, mısır gibi birçok sebzenin ve hayvanların yağında bulunur; margarin ve salata soslarında, ilaç ve kozmetik ürünlerinde kullanılır.
E310 Propil gallat Antioksidan. Gastrit ve cilt tahrişine neden olabilir, kandaki hemoglobine zarar verdiği için bebek ve küçük çocuk gıdalarında izin verilmemiştir; yağ, margarin ve salata sosunda kullanılır.
E311* Oktil gallat Bakınız: E310
E312* Dodesil gallat Bakınız: E310
E317 Eritorbik asit Antioksidan. Sakarozdan üretilir
E318 Sodyum eritorbat Antioksidan.
E319 Tert-Butilhidroquinon (TBHQ) Antioksidan. Petrol kökenli; HACSG¹ sakınılmasını öneriyor; bulantı, kusma ve sayıklamaya neden olabilir, 5 gramlık bir doz öldürücü sayılır; yağ ve margarinlerde kullanılır.
E320* Butillenmiş hydroksi-anisol (BHA) Antioksidan. Petrol kökenli; yenilebilen yağlarda, çiklet, margarin, fındık, patates ürünleri ve polietilen gıda ambalajlarında kullanılır, bebe mamalarında izin verilmemiştir, alerjik reaksiyon yapabilir, hiperaktiviteye, kanserojen, estrojen etkilere ve diğer olumsuzluklara sebep olabilir.
E321* Butillenmişhidroksi-toluen (BHT) Antioksidan. Bakınız: E320
E322* Lesitin Antioksidan. Emilgatör.Soya fasulyesi, yumurta sarısı, yerfıstığı, mısır veya hayvani yağlardan elde edilir. margarin, çikolata, mayonez ve süt tozunda kullanılır; bitkisel tipi tercih edilmelidir.
E325* Sodyum laktat Antioksidan. Laktik asidin tuzu. Hayvani kökenli.
E326* Potasyum laktat Bakınız: E325
E327* Kalsiyum laktat Bakınız: E325
E328* Amonyum laktat Bakınız: E325
E329* Magnezyum laktat Bakınız: E325
E330 Sitrik asit Antioksidan. Gıda asidi, doğal olarak turunçgillerden elde edilir, bisküvi, konserve balık, peynir ve peynir ürünleri, bebe maması, kek, çorba, çavdar ekmeği, içecekler ve mayalanmış et mamullerinde kullanılır.
E331 Sodyum sitratlar Antioksidan. Gıda asidi.
E332 Potasyum sitratlar Antioksidan. Gıda asidi.
E333 Kalsiyum sitratlar Antioksidan. Gıda asidi.
E334 Tartarik asit Antioksidan. Gıda asidi.
E335 Sodyum tartaratlar Antioksidan. Gıda asidi.
E336 Potasyum tartaratlar Antioksidan. Gıda asidi.
E337 Sodyum potasyum tartarat Antioksidan. Gıda asidi.
E338 Fosforik asit Antioksidan. Gıda asidi.
E339 Sodyum fosfatlar Antioksidan. Mineral tuz; eczacılıkta müshil olarak, yüksek dozlar vücuttaki kalsiyum-fosfor dengesini bozabilir
E340 Potasyum fosfatlar Bakınız: E339
E341* Kalsiyum fosfatlar Antioksidan. Mineral tuz; kaya ve kemikte bulunur
E343 Magnezyum fosatlar Antioksidan. Mineral tuz.
E350 Sodyum malatlar Antioksidan. Mineral tuz.
E351 Potasyum malat Antioksidan. Mineral tuz.
E352 Kalsiyum malatlar Antioksidan. Mineral tuz.
E353 Metatartarik asit Antioksidan. Gıda asidi.
E354 Kalsiyum tartarat Antioksidan. Mineral tuz.
E355* Adipik asit Antioksidan. Gıda asidi.
E357* Potasyum adipat Antioksidan. Mineral tuz
E363 Suksinik asit Antioksidan. Gıda asidi. Bazı ülkelerde yasaklandı
E365 Sodyum fumarat Antioksidan. Mineral tuz
E366 Potasyum fumarat Antioksidan. Mineral tuz
E367 Kalsiyum fumarat Antioksidan. Mineral tuz
E370 1,4-Heptonolakton Antioksidan. Bazı ülkelerde yasaklandı
E375 Niasin Antioksidan. B3 vitamini; doğal olarak fasulye, bezelye ve diğer baklagillerde, süt, yumurta, et, kümes hayvanları ve balıkta bulunur; doz aşımı halinde şeker hastalığı, gastrit, karaciğer ve göz zararları ve gut hastalığına yol açar, kandaki ürik asit seviyesinin yükselmesine neden olabilir; ciltte kızarıklıklar, özellikle aç karnına alınmış ise baş ve mide ağrısı yapabilir
E380 Tri-amonyum sitrat Antioksidan. Mineral tuz.
E381 Amonyum ferrik sitratlar Antioksidan. Mineral tuz.
E385 Kalsiyum disodyum etilen (EDTA) Antioksidan. Bazı ülkelerde yasaklanmıştır.